11 Aralık 2009 Cuma

Göz Ve Edep

Gözler, vapurların alt kamaralarındaki yuvarlak camlara vuran deniz suyu gibi çakır... Süzülmüş bal gibi elâ... Çivit gibi mavi... Siyah kehribar gibi kara... Bu gözlerden biriyle bakar.... Onu, gümüş mecidiye büyüklüğünde açar ve karşısındakine diker, zavallı karşısındaki.... Öfkelenir, sinirlenir, ezilir, büzülür, fakat ağzını açıp da bir şey söyleyemez. Ne desin yâni? Ne dese cevabı hazırdır:
- Göze yasak mı var?
Yanından bir kadın geçerken, teftiş gören asker gibi, başiyle 180 derecelik bir daire çizer ve kadının topuklarından saçlarına kadar, gözlerini sokmadığı nokta bırakmaz. Zavallı kadın... Eğer bu hâlden ürperecek kadar nadirleşen soydansa, ne yapsın yâni?.. Dönüp de bu küstaha iki tokat mı atsın?
Göze yasak olur mu hiç?
Evinize misafir gelir; kâğıt duvarlardaki tahtakurusu yuvalarının müphem) lekelerine kadar gözüyle her deliğe girer. /
Hülâsa bakar; her şeye hiçbir manevî yasak tanımadan bakar, bakar oğlu bakar. Bilmem hangi makama geçerseniz yüzünüze, bir türlü, hapishaneye tıkılmak üzere takip edilirseniz, başka bir türlü bakar. Hele mümkün olsa da birini ameliyat masasında, teneşirde, idam sehpasında seyredebilse...
Hep aynı mazeret: Göze yasak olmaz!
Halbuki zahirde müeyyidesiz görünmesine rağmen, en büyük, en ince, en güzel yasak budur: Göz yasağı!..
Geçmişten kalma bir sözdür ki, «Eğer haya etmezsen dilediğini yapmakta serbestsin!»
Göz yasağını ve ona bağlı edep ve haya duygusunu anlayabilmek, derin bir terbiye ve irfan işidir...
11 Haziran 1952
NFK
İstanbul’a Hasret Kitabından

1 yorum:

~ Anonim Olarak Yorum Yapabilirsiniz
~ Yorumlarınız Onaylandıkdan Sonra Gösterilir